Eylül ayı başlayınca öğrencilikten kalan bir alışkanlık mıdır bilmiyorum içimi bir sıkıntı kaplar.Bu sene ise durum biraz farklı.Amerika seyahatimiz Eylül'ün ikinci haftasına geldi ve bu sıkıntı kendini heyecana bıraktı.Geleli iki hafta olmasına rağmen hala etkisindeyim.Dönüşten sonraki günlerim biraz jet-lag biraz bunalım, birazda sindirim/bağırsak problemleri ile geçer.Takashiden sonra tatilin yedinci sekizinci gününde hafiften özleme kıpırtıları başladığı için dönmesek nasıl olur diye düşünmüyorum artık.
Neyse uzatmayalım bu sene Amerika tatili planlarına başlamamız bu sefer biraz uzadı.Geçen sene batı kıyısına uçmamız o kadar uzun geldiki bu sene gözümüz yemedi.Florida hayallerimiz ise fırtına sezonu dolayısıyla başlamadan bitti ve en sonunda Bostonda karar kıldık.İyiki de öyle oldu.Boston da gece hayatı son derece renkli.Nerdeyse her akşam bir konsere gidebilirdik.Detayları daha ilerki bölümlerde vereceğim.Amerika tatilerimizde genellikle hep bir kaç konsere gitmeye çalışıyoruz.Burada amacımız hem Türkiyeye gelme şansı az olan sanatçıları görme hemde biraz medeni bir ortamda konser seyretme ihtiyacımızdan.Medeni ortam derken kesinlikle bir aşağılama yada ukalalık yok ama fark ettim ki son gittiğim konserlerden sonra ya ortamdaki insanlardan ya salonun fiziksel şartlarında şikayet eder oldum.Mesela U2 konserinden sonraki konuşmalarımın yüzde 20-30 u nasıl gittiğim ve nasıl döndüğüm üzerine.Bu bahsettiğim konseri 20 yıldır bekliyorum desem ruh halimi sanırım anlatmış olurum.
Amerika planları Trektur vasıtası ile havayolu seçimi ile başlar.Genelde bu süreç 2 ila 3 ay arasında sürer.En sonunda artık rezervasyonumun yenilenemediğini bildiren telefonlada sona erer.Aslında en hesaplı bilet seçmeye yönelik bu süreç sonunda en kaliteli hizmeti veren havayolunuda seçmem anlamına gelmez.Uçağın sağsalim Amerika kıtasına ulaşması yeterlidir.Bunları yazmamın nedeni bu tatile Alitalia ile gitmemiz ve "kalitede daha alta düşemezdik herhalde" diye düşüncem. Uçak modellerinden hiç anlamasamda koltukların ve ekranların durumundan uçağın (ve hatta hosteslerin) 1980'li yıllardan kaldığından şüphelendim.En güzel örnekte ön koltuğun arka döşemesi masayı indirince masayla birlikte inmesi herhalde.Neyse bu kadar aşağılamama rağmen uçaklarda gecikme bavularda bir kayıp olmadan gittik geldik hakkını burada vermek lazım. Sabaha karşı 3 gibi bir saatte evden ayrılıp Roma uçağına binmemizle tatilimiz başladı.Bu kadar erken gitmenin iyi yanı Amerika saatiyle öğlende Bostona varmamızı sağlamış olması tabiki.Bostonda arabayı kiraladıktan sonra Hyannis'e doğru yola çıktık.
Boston Cape Cod arası tünellere girince GPS cihazına rağmen kaybolup yaklaşık bir 30 dakika kadar tünelin içi senin Bostonun dışı benim dolaşmamıza rağmen 4 civarı otelimize vardık.Otel gerçektende Tripadvisorda aldığı yıldızların ve övgülerin hepsini hakediyor.Sahipleri Teri ve Al çok yardımcılar kaldığımız oda da çok güzeldi.Hyannis beklediğimden oldukça sönük bir yer.

Haritada görüldüğü üzere Nantucket ve Martha's vineyard gibi turistik adalara çok yakın ve gemiler ana karada buradan kalkıyor.Hyannisi ben biraz Bandırmaya benzettim.Aşagıdaki ilk videoda Hyannis limanı sonrakinde ise kaldığımız oda var.
İkinci gün planlarımız arasında Provincetown'u keşfetme ve Balina izleme turuna katılmak vardı.(http://www.whalewatch.com/) Erken kalkıp otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra Provincetown yola çıktık.P-Town Cape Cod olarak geçen burunun en uç noktası.Hyannis'e yaklaşık 45 dk mesafede.Planları yaparken haritadan baktığımda hayalini kurduğum araba ile deniz kenarından yolculuk maalesef gerçekleşmedi genelde deniz(el alışkanlığı aslında okyanusa) pek görmeden araba yolculuğumuzu yaptık.Provincetown biraz hayal kırıklığı olsada evcil hayvan(özelliklere köpeklere)sevgisi ile gözümüze girdi.
Yaklaşık 3 saatlik bir tur balina izleme turu.Balina gösterebilmelerine göre bazen artı bazen eksi yönde 3 saat değişebiliyor.Bizim şansımız vardı bolca gördük.Yolculuk boyunca mikrofonlardan balinalar ve diğer görülebilecek canlılar hakkında bilgi veriliyor.Karadan belli bir uzaklığa gelinincede nereden balinanın görülebileceğini söylüyorlar.O sıralarda tekne koşuşma çok komikti.
3 saatin sonunda tatmin edici miktarda balina gördük ve karaya doğru hareketlendik. Amerika'nın herhalde en acayip yanı her yemek sırasında garsona veya büfeci vs "kardeşim bunu insan yiyecek nedir bu ailece mi yiyeceğiz"deme isteğimdir.Bir türlü mantıklı ölçülerde porsiyonlar gelmez ya tabakta kalır yada çöpe gider.Provincetown'da dondurma yeme girişimimizde böyle sonuçlandı ve 2 top olarak istediğim dondurma daha külaha bile ulaşamadan çöpe gittik.Zira yemeye çalışsa idim herhalde 2000 kaloriyi bir dondurma ile alacaktım.
Hyannis'e yola çıktığımızda hala görmemiz gereken yerler olduğunu düşünüp,otelde Teri'nin bize verdiği haritaları karıştırıyorduk.En sonunda Orleans (dikkat New değil sadece Orleans) adı verilen yerden sahil yoluna girdik.Bu plajda şimdiye kadar hiç görmediğim bir manzara ile karşılaştım.Sanki başka bir dünyada gibiydik.Hani nasıl açıklasam bilemedim.Lord of the rings gibi bir fantastik filmin dekorunda gibiydik.Biz Türkiyede gel-git olayına pek alışık değiliz.Elbette burada vardır ama bu kadar fazla değildir.Okyanus bir 500 m kadar çekilmiş ama aralardada ufak tefek su birikintileride kalmış.İnsanlar şezlonglarını piknik tüplerini yalançı (evet yalançı)dolmalarını almışlar kendi hallerinde takılıyorlardı.(piknik tüpü kısmını ben uydurdum tabiki)İlginçtir açık bir sahil olmasına rağmen tek bir çöp bile yerde yoktu.Aşağıda o sahilde çektiğim resim ve videoyu bulabilirsiniz.İş maili atar gibi hissettim.Pls see attached file hehehe.
Otelimize dönerkende ilk defa gittiğimiz bir restaurantta yemek yedik.(http://www.unos.com/)Fridays,Chili's,Denny's tarzı bir yer oldukça memnun kaldık.
Cape Cod programımız maalesef 1,5 günle sınırlı idi.Havalar daha sıcak olsa idi Orleans'da bahsettiğim plajlarda bir kezde okyanusa girmeyi çok isterdik ama olmadı.3.günümüzde Boston'a hareketlendik ama öncelikle bir Amerika tatili klasiği olan outlet mall ziyaretimizi gerçekleştirdik.Tatilimizin başında okyanus ötesi uçuşlarda bavul sınırlamasını duyduğumuz için çok dikkatli alışverişimizi yaptık.Daha doğrusu yaptım.O gün Arzumcum biraz tutuktu.Ben alırken genellikle söylenmeyi tercih etti ve çok az şey aldı.Neyseki tahriklere kapılmadım ve planlı alışverişimi kayıpsız yaptım.
(http://www.premiumoutlets.com/outlets/store_listing.asp?id=10)
Oteli seçerken ilk defa hotwire.com'dan yararlandım.Burası belli zamanlarda otellerin ismini vermeden sadece bölgeye ve yıldızına göre belli fiyatlar açıklıyor.Burayı seçerkende özellikle bedeva parkı olması ve metroya shuttle'ı olması bizim için önemliydi.Daha evvelki acı tecrübelerimizden öğrendiğimiz otopark pahalı.Şehir merkezinde normal pahalı olmayan bir restaurantta yemek parasına yakın tutarları otoparka vermişliğimiz vardır.Böyle olunca ilk gün ve son hariç Bostonda kiralık araba kullanmadık.Sabah kahvaltımızı ettikten sonra kiralık arabayı teslim ederek Boston turumuza başladık.Bostonda metro kullanımı şehir içinde gerçekten çok pratik.Ancak biz sistemi anlayana kadar 5$lık kartları alıp durduk.Halbuki Charlie card kullanmamız gerekiyormuş.Bunu öğrendiğimizde Bostonu terk etmek üzereydik.
Kiralık arabayı bıraktığımız yer Science Museum'a çok yakındı.Turumuza Arzumun "yuu çocuklar gider oraya rezalet" ıslıklamaları ile oradan başladık.
Science Museum benim için ilginç olan iki yer vardı aslında.Bunlardan birincisi Kelebek bahçesiydi.Burası çok çeşitli kelebeği içinde bulunduran küçük bir bahçe.
Mekanın arkada Boston manzarası içerde her tür renkten bir sürü kelebekle çok güzel bir görüntüsü vardı.Dışarı çıkarken beraberimizde bir kaç kelebek götürmiyelim diye iyice üstümüzü silkeledik.
1 yorum:
Meh selam ,
gerçekten çok başarılı !!! dile hakimiyetin ve anlatım tarzın akıcı . senden seyyah olur abicim.
Yorum Gönder