Birbirine bağlı hikayeleri anlatan filmleri çok severim.Film bittikten sonra bu bağlantıları düşünüp arada hataları bulmaya çalışırım. Bu türde favorim Alejandro González Iñárritu’un Amores perros.Geçen senelerde seyrettiğimiz “Babel” ve “Crash” unutmamak lazım.Yıllar geçsede tekrar tekrar seyredilip aynı zevki alacağım türden filmlerdir benim için.Bu haftasonu malum hava kapalı, evdede yalnız olunca
Uzun zamandır ertelediğim Paul Thomas Anderson’nun 1999 yılı filmi Magnolia’yı seyrettim.Uzun zamandır ertelememin sebebi 2 saati aşkın bir film olmasıydı.Yani zamansızlık ancak filmi seyretmeye başlayınca filmin 3 saat olduğunu anlamam gecikmedi. 11 değişik ve birbirleriyle bir şekilde bağlantılı karakteri anlattığından aslında 3 saat nasıl geçti anlamadım desem yalan olmaz. Dikkat çeken karakterler ise;
Tom Cruise bu filmde son derece itici bir “self help” gurusu rolünde. Belkide kariyerindeki en başarılı rollerden birinde.İki tane litaratüre girecek cümlesi var.Birincisi "respect the cock" ikincisi röportajda sinirlenip gazeteci karşısında sessizce otururken “Ne oldu?” diye sorulduğında "I'm sitting here silently judging you"demesi.
John C. Reilly diğer bir hikayedeki iyi kalpli beceriksiz polis rolünde. Melora Walters ise bir keş rolünde oda gayet başarılı bir karakter.İkisinin birbirine yaklaşımı güzel incelenmiş.
Genelde çocuk karakterleri çok itici bulurum, ama bilgi yarışmasına hırslı babasının kurbanı olarak katılan dahi çocuk rolündeki Jeremy Blackman bu filme ve role çok yakıştığını düşünüyorum.Ve tabiki
William H. Macy her zamanki loser karakterlerinden birini çok başarılı canlandırıyor.Çocukken benzer bir bilgi yarışmasına katılmış ancak hayatta hiç bir şey olamamış bir karakter.Belki Jeremy Blackman’in büyümüş hali.
Özetle çok yorgun olmadığınız ama vaktinizinde bol olduğu bir gün için ideal bir film. Paul Thomas Anderson’un “Boogie Nights” ‘dan sonra çektiği ikinci önemli filmi.Bu arada bu filmden memnun kalanlara 2002 çektiği “Punch-drunk love” ı öneririm.
Bu haftasonunun seyrettiğim ikinci film Mike Binder’ın yönettiği “Reign over me”.Filmde küçük bir rolüde var. "The Mind of the Married Man" dizisinde hatırlıyabileceğiniz Mike Binder başarılı bir yönetmen ve senaryo yazarı olduğunu kanıtlıyor. Filmi ilk olarak imdb.com’da gördüğümde bu kadar yüksek rating nasıl aldığını merak etmiştim ama seyredince gerçekten hakettiğine karar verdim.Hem fazla sulandırmadan 9/11 filmi hemde güzel bir dostluk filmi. Adam Sandler karısını ve çocuklarını 9/11 de kaybetmiş kendini küçük dünyaya hapsetmiş bir karakter.Ipodu ve elektrikli kay kayı yaşayıp gidiyor.Herşeyle ilgisini kesmiş.Tipiyle ilgili şöyle bir benzetme okudum paylaşmak isterim.Bob Dylan saçlı Rain man’deki Dustin Hoffman a benzer bir karakter . Don Cheadle ise farklı bir yönden hapis hayatı yaşayan biri. Görünüşte herşeyi var, iyi bir işi ailesi ama karısının oluşturduğu bir dünyada yaşıyor.Çok fazla detaya girmek istemiyorum izleyecek olanların tadını kaçrımamak için.
Filmin müzikleri çok başarılı, girişteki kaykayla NY sokaklarında Adam Sandler’in gidişi çok güzel çekilmiş, NY dekoru filme ayrı bir hava kattığını söylememe gerek yok. 11 Eylüldede bir 9/11 filmiyle ilgili yazmak ayrı bir hoşluk oldu. Son olarak küçük bir not “Magnolia” sonunda önerdiğim “Punch-drunk love” ‘da bir Adam Sandler filmidir.
2 yorum:
Bu filmdeki benim için en etkileyici sahne "I look at a retriever and I see a poodle, that's how fucked up I am"
Tabii ki seyretmeyenler için contexti anlatmayacağım ama Adam Sandler'ın acısını anlatmaya çalıştığı bir sahne bu.
Adam Sandler'a "respect" diyorum!
Yorum Gönder