Manic Street Preachers-Journal for Plague Lovers- Aslında hiç bir zaman çok ciddi bir Manics hayranı olmadım ama bu albümü sevdim.
Florence and the Machine-Lungs Bu sene tanıştıklarımdan bir kaç kez günün şarkısıda yaptım
Muse-The Resistance Her ne kadar bir önceki albüm kadar mutlu etmesede yinede en çok dinlediğim albümler arasına girdi.
Basemet Jaxx-Scars Bu albümle Basement Jaxx hayranı olan varmıdır bilmiyorum benden başka.
Rodrigo y Gabriela-11:11 Konser albümü felaketinden sonra böylesine güçlü bir albüm beklemiyordum.
Fanfarlo-Reservoir 2009 un son ayından tanıştık ama çok sevdim bu albümü.
Editors-In This Light and On This Evening Merakla beklediğim bir albümdü beklediğimede deymiş.
Kasabian-West Ryder Pauper Lunatic Asylum Bu yılın en iyi albümü diyebilirim.Mercury ödüllerinde haksızlığa uğradığını düşünüyorum.
The Veils-Sun Gangs .Bu gruplada son ayda tanıştım.Şubatta geleceklerine dair bir yazı gördüm merakla bekliyorum.
Lisa Hannigan-Sea sew Damien Rice sızda son derece başarılı olacağını göstermiş. Bu senenin en iyilerinden bence.
Friendly Fires-Friendly Fires Bu albüm 2009 albümü emin değilim ama ben bu sene dinledim.
Rupa and the april fishes Este Mundo İki albümlerinide bu sene dinledim.Şubatta Babylonda merakla bekliyorum.Biletini şimdiden aldık.
Dizzee Rascal-Tongue N Cheek İlk duyduğumda bu nasıl bir vokal desemde yavaş yavaş ısındım özellikle sporda çok iyi gittiğini söyleyebilirim.
Arctic Monkeys-Humburg Nispeten iki albüme göre sakinleşmişselerde gayet cool bir albüm diyebilirim.
Yeah yeah yeah-It's Blitz Bir spor albümüm daha
The Dead Weather-Horehound Jack White ne yapsa seviyorum galiba ama sorunum çok uzun süre dinleyemiyorum.
The Airborne Toxic Event -The Airborne Toxic Event Bu albümlede tesadüf eseri tanıştım.
Yo Le Tengo-Popular Songs Yo Le Tengo benim için iş çıkış albümü.Her türlü gerginliği iş çıkışında servisde atmama çok yardımcı.Özellikle E5 trafiğinin çok olduğu günlerde 30 dk kestirmelerimde en iyi dostum.
Sunny side up-Paolo Nutini bir evvelkindende bundan çok memnun kaldım.Bu kadar genç yaşta çok olgun bir müzik yapıyor bence.
Far- Regina Spektor Tabiki bu senenin en iyi diyebileceğim 3 albümünden biri.Beni Regina hayranı yapan albüm.
Geçen hafta önerdiğim "Pontypool" beklediğim gibi çıkmadı.Aslında film keşfedilmemiş bir cevher gibi başlıyor ama sonu bir türlü gelmiyor. ilk 20 dakika neredeyse sıfır aksiyon.Olay sadece konuşmalarla veriliyor.Çekimlede birleşincede çok başarılı bir atmosfer oluşturuyor ama sonunda hikaye bir türlü bağlanamıyor.Neden İngilizceden bulaşan bir hastalık var nasıl tedavi oluyor.Semboller bir şeyler anlatıyor desemde oda herşeyi anlatmıyor.
Beyonce bizi diskoya götür...
Geçen hafta Lady Gaga'dan bahsederken Beyonceyi atlamışım.MTV VMA sahneye çıkan Pink gibi fazla maymunluğa dökmeden çok başarılı bir performans sergilemiş.
Ben ne zaman "Single Ladies" dinlesem SNL da Justin Timberlake ile olan paradosi geliyor aklaıma.Madem beğendin beni tak parmağıma yüziğini(kafiye olsun diye değiştirdim imla hatası değildir) akımını başlatmak amaçlı yazılsada bütün karizma o parodide dağıldı gözümde.
"Max Manus" ikinci dünya savaşı sırasında geçen bir Norveç filmi.Bana kalırsa filmin tek esprisi artık bıktığımız yahudilere zulm eden Naziler yerine, Norveçlilere zulm eden Nazilerin olması.Gayet başarılı Hollywood ayarı çekilmesine rağmen çokda değişik bir şey vermedi bana.
"30 Rock" 'ın 1.sezonu bitti.Bizde türü değiştirmek için "Lie to me" başladık.Dİzi aslında tamda beklediğim gibi çıktı.Hertürlü imkanı kullanarak suçluların peşine düşen Amerikan adaleti bu seferde vücut dilini kullanarak olayları çözmeye çalışıyor.Alec Baldwin için en başarılı geri dönüşlerden biri demiştim "Lie to me" 'de Tim Roth'da son derece başarılı.
Bienal işini pek anlamıyorum ama gidincede çok eğleniyorum.Anlamsızlıklarından ve mekanlarından dolayı kaçırmamaya çalışıyorum diyorum soran olursada. Bu sene Antrepodan başladık geçen salı günü.
Fenerbahçem benim biricik sevgilim...
Pazar akşamı maça gittim.Çok maça giden birisi değilim ve hayatımda ilk defa kale arkasından maç seyrettim.Maratondan çok kalabalık görünürdü gözüme.Yerimizi aramaya çalışınca insanlar garip garip baktı.Bir taneside dayanamayıp, boşverin numarayı kafanıza göre oturun bir yerlere dedi.FBTV maç öncesi canlı yayını yaptığı yeride gördüm bu arada hep merak ederdim.Maç başlayınca ışıkları söndürüp aynı yerde iskemlelerini sahaya çevirerek maçı seyrediyorlarmış.
Up, up, up...
"Up" tartışmasız bu seneki en iyi animasyon.Diğer Pixar animasyonlarında olduğu gibi mesajlı.Hayvan karakterleri her zamanki gibi çok sevimli.Balonlarla evin hava bulunduğu sahneler eminim sinemada hemde 3D çok daha güzel gözüküyordur.
"Districk 9" beklediğim kadar iyi bir film çıkmadı ama çekimi sunuşu nispeten bir orijinallik taşıyor.Belgesel havasında başlıyor sonlara doğru biraz aksiyon artırıp bilgi kurguya dönüyor.Meşhur oyuncu kadrosunda olmamasıda filme inandırıcılık katıyor.
"İnci gibi dişlerde" sürdürdüğüm savaş çarşamba akşamı itibariyle bitti.Ne zorum var dedim ve bıraktım okumayı.Zaten gitmiyorsa ısrar etmek pekde doğru değilmiş.Jodie Picoult'un yap boz kitabına başladım.Diğer okuduğum iki kitabı gibi hemen içine aldı hikaye beni.Birden konuşmayı kesen ,tacize uğradığı anlaşılan bir çocuk ve ailesi etrafında dönen bir hikaye.
Para, şike işte Mercury işte.....
Mercury Ödülleri genelde beğendiğim albümlere veriliyor.BU sene beni ilk defa yanılttı.Speech Debelle'in "Speech Therapy" albümünden bahsediyorum.Gerçi daha evvelden bilmediğim bir albüm kazandı ama sonradan dinlediğimde de çok beğenmedim.İlerde yok değişik tarzdan dolayı ancak ısındım dermiyorum bilmiyorum ama Kasabian,Fire flies,Bat for lashes in albümleri dururken ilk albümüyle bu ödülü alması beni oldukça şaşırttı.
Bu haftanın albümüde Mercury adaylarından Lisa Hannigan'ın Sea Sew .Lisayı Damien Rice ile yaptığı vokallerden hatırlıyabilirsiniz özellikle "Unplayed Piano" parçasını çok severim.Albümün iş çıkışı eve dönüş yolunda son derece sakinleştirici etkisi olduğunu söylemem gerek.Haftanın şarkısıda Florence And The Machineden Drumming Song .
Gariptir dvd olarak seyrederip düşüncesiyle aldığım filmlerin bir kısmı sırf uzun olduğundan dolayı kenarda bekliyor.130-140 dakikalık filmleri evde dikkatim dağılmadan seyredemiyorum depoya koyup bekletiyorum.Neyse en sonunda selden dolayı işe gidemediğim günlerin birinde oturdum "Time of the gypsies" 'i seyrettim.1988 yılında çekmiş Kusturica .Sanki daha yeni bir film gibi düşünüyordum.Nispeten temposu yavaş gelsede zamana zaman Kusturica filmlerinden alışık olduğum aynı harala gürele bundada var.Bu filmlerde çözemediğim altyazı ile oyunculuk zaman zaman birbirini tutmuyor.Altyazıda birini kovuyormuş gibime gelirken vücut dilleri tam aksini söyliyebiliyor.Bu filmlere Bregovicin katkısıda az değil. En sıkıcı anında bir anda fondaki "Ederlezi" bunun en güzel örneği aslında.
Sporda MTV seyrederken Nickeledeonda "Zoey 101" reklamlarına rastladım.Başroldeki kız ne kadar Britney Spears'a benziyor diye düşünürken fark ettimdi.Küçük kardeşi Jamie Lynn Spearsmış.İşin enteresanı 2007 yılında yani 16 yaşında hamile kalmış 2008 yılındada doğum gerçekleşmiş.
Bir MTV notu daha.VMA ödüllerinde Lady Gaga ne çok kıyafet değiştiriyor.İşte bir kaç örnek.Salı gününün şarkısıda aynı ödül törenindeki performansından.
30 rock'a uzun süre direnip seyretmeyip 2 hafta evvel dayanamayarak başladık.Kesinlikle 24 de Kiefer Sutherland den sonra en iyi dönüş 30 Rock la Alec Baldwin.Yıllar geçsede Jack Donnaghy olarak hatırlanacak.
30 rock'la ilgili bir notum daha var.Mariah Carey'nin "Touch my body" videosunda Jack McBrayer oynuyormuş.Videoyu bir süredir bilmeme rağmen dizideki ismiyle Kenneth'in oynadığını yeni keşfettim.
"İnci gibi dişler" için çok olumlu bir tanıtım yazısı okudum, şu anda 400 sayfaya yaklaşmış olmama rağmen her an bırakabilirim.Gereksiz karakter eklemeleri, gereksiz hikayeleri çıkarırsam herhalde 150 sayfada bitirebilirmiş kitabı.2 haftayı geçiyorsa aslında kitabı bırakma gibi bir kuralmı koysam.
Haftasonu önerileri...
4 gün tatil bu haftasonu ama bu hafta başlayan filmler ya korku/gerilim türünce yada Türk filmi. Pek cazip bir film göremedim ama acil durum anında gidilmek üzere kenara "carriers" ve "Pontypool" 'u not aldım.
Taylor Swift ve Def Leppard ortak çıktıkları Crossroads programın kayıtları geçti elime geçende.Eski bir Def Leppard hayranı olarak zevkle dinlediğimi itiraf etmem gerekiyor.İki ayrı zamanın farklı enerjilerini aynı sahnede dinlemek hoş oldu.
Cover gruplar artık işin suyunu çıkardı...
"Lost fingers"dan sonra "Baseballs" isimli grupta popüler şarkıların değişik yorumları ile bir albüm çıkarmış. Parçaları sanki Elvis söylüyor.Tarzda tabiki rock'n roll.Albümün adı "Strike".Duyabileceğiniz parçalardan bazıları "Hey there Delilah", "Umbrella", "Crazy in love". Yeni besteler üretmekte zorlanan müzik piyasası klasik yorumlamaktan sonra artık bu tür albümler çıkaracağa benzer. Bu akımın öncüsü "Nouvelle Vague" galiba.
Haftanın albümü Muse "Resistance" albümü oldu her ne kadar şu ana kadar çok beğendim diyemesemde kendini dinletiyor.Eleştirilerde genelde fazla Radiohead ve Queen şarkılarına benziyor şeklinde eleştiriler var.Haftanın şarkısıda Thom Yorke ile Scarlett Johannson'un ortak albümünden Relator.Albüm Scarlettin cover albümünden önce kaydedilmesine rağmen ondan sonra piyasaya sürülmüş.
Regina Spektor'ı Begin to hope albümünü ilk defa dinlediğimde pekde hoşuma gitmemişti.Haziranda Amerikan televizyonlarında o kadar çok reklamını gördüm ki en sonunda dayanamayıp bir şans daha vermeye karar verdim."Far" albümü bu sene çıkan en iyi albümlerden biriymiş meğer.
Bu kadar hoşuma gidince albüm biraz geriye dönüp Regina'nın eski albümlerinede şans vermeye karar verdim.Aslında eskileride dinleyince bu albümün en kötü yanı "Begin to hope" ile arasında 3 yıl gibi uzun bir sürenin geçmiş olması denebilir.Kariyerinin en iyi albümü olarak gösterilen albümden sonra çıtayı çok daha yukarılara taşıdığını düşünüyorum.İnternette Tori Amos, Fiona Apple ile karşılaştırılması ile ilgili yazılar gördüysemde kendine has bir tarzı olduğu kesin.Piyano ve kadın şarkıcı olunca bu karşılaştırma birazda kaçınılmaz oluyor sanki.Küçük yaşta aldığı klasik müzik eğitimi tarzını oluşturmasında oldukça etkili olmuş.Rusyada doğmuş ancak küçük yaşta ailesi Amerikaya gelmiş ve gelirkende piyanosunu Rusyada bırakmak zorunda kalmış.Ancak New York'un değişik ve karmaşık kültürel yaşamı, klasik müzik eğitimini caz,pop rock gibi başka müzik türleri ile harmanlamasını sağlamış. İşin içine birde küçük hikayelerinide sokunca ortaya keyfili bir tarz çıkmış."Far" albümü öncesine şöyle bir bakacak olursak;
Ayrılık sonrasındaki kırılgan ruh halini anlatan "Fidelity"de
All my friends say that of course its gonna get better Gonna get better Better better better better Better better better
I never love nobody fully Always one foot on the ground And by protecting by heart truly I got lost In the sounds I hear in my mind All these voices I hear in my mind all these words I hear in my mind All this music And it breaks my heart It breaks my heart
Aslında Regina Spektor şarkıları filmlerde sıkca kullanılıyor."My Sister's keeper" 'da Kate ve Taylor'ın cafede göründükleri sahnede çalan "Fidelity" bunun en yakında gördüğümüz bir örneği.Ayrıca "(500)days of summer" 'dabir başka örnek.Ülkemizde daha vizyona girmedi.Romantik komedi tarzı filmin yönetmeni Marc Webb.En son "Yes man" 'den hatırlıyacağımız Zooey Deschanel ve Joseph Gordon-Levitt baş rollerde.
Soundtrack'de Reginanın iki şarkısı var."Us" bunlardan bir tanesi.Şarkıda Reginanın piyanosuna küçük bir orkestra eşlik ediyor.
They made a statue of us And it put it on a mountain top Now tourists come and stare at us Blow bubbles with their gum Take photographs have fun, have fun
They'll name a city after us And later say it's all our fault Then they'll give us a talking to Then they'll give us a talking to Because they've got years of experience We're living in a den of thieves Rummaging for answers in the pages We're living in a den of thieves And it's contagious
Bir röportajından şarkılarında kullandığı küçük hikayelerin kendi hayatından olmadığını söylüyor Regina."That time" hariç.
Hey remember the time when I found a human tooth down on Delancey Hey remember that time we decided to kiss anywhere except the mouth Hey remember that time when my favorite colors were pink and green Hey remember that month when I only ate boxes of tangerines So cheap and juicy, tangerines
Hey remember that time when I would only read Shakespeare Hey remember that other time when I would only read the backs of cereal boxes Hey remember that time I tried to save a pigeon with a broken wing A street cat got him by morning and I had to bury pieces of his body in my building's playground (Pardon Arzumcum) I thought I was going to be sick, I thought I was going to be sick
(Bir ay boyunca mandalina yemesi değil tabi kırık kanatlı güvercini kurtarması)
Değişik her albümde ayrı yapımcılarla çalıştıktan sonra Jeff Lynne çalışarak Far albümünü yaz başında piyasaya sürdü.Bu albümdede hikayelerine devam etti.Aslında "Far" albümü eski albümlerindeki bütün başarılı parçaların bir birleşimi gibi.
"Calculation"'da makarnadan bilgisayar yaparken sizi güldürüyor.
So we made our own computer Out of macaroni pieces And it did our thinking While we lived our lives It counted up our feelings And divided them up even And it called our calculation Perfect love
"Eet" 'de en sevdiği şarkının sözlerini unutur.
It's like forgetting the words to your favorite song. You can't believe it; you were always singing along. It was so easy and the words so sweet. You can't remember; you try to feel the beat.
"Laughing with" de ise kul ile Allah arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor.(tam ramazan cümlesi oldu bu)Bu şarkının sözleri Joan Osbourne'nun "One of us" şarkısınada benzetilebilir.
No one laughs at God in a hospital No one laughs at God in a war No one’s laughing at God When they’re starving or freezing or so very poor
No one laughs at God When the doctor calls after some routine tests No one’s laughing at God When it’s gotten real late And their kid’s not back from the party yet
No one laughs at God When their airplane start to uncontrollably shake No one’s laughing at God When they see the one they love, hand in hand with someone else And they hope that they’re mistaken
No one laughs at God When the cops knock on their door And they say we got some bad news, sir No one’s laughing at God When there’s a famine or fire or flood
But God can be funny At a cocktail party when listening to a good God-themed joke, or Or when the crazies say He hates us And they get so red in the head you think they’re ‘bout to choke God can be funny, When told he’ll give you money if you just pray the right way And when presented like a genie who does magic like Houdini Or grants wishes like Jiminy Cricket and Santa Claus God can be so hilarious
Ben Folds'un "Way to normal" albümüde bir süredir dinlediğim albümlerden bir tanesi.MP3 le birlikte bazı eski alışkanlıklarda yavaştan yok oluyor.Bunlardan bir taneside albüm kutuları.Şarkı adlarını daha az bilmeye melodileri daha çok bilmeye başladım.Bu albümdede "You don't know me" şarkısında meğerse Regina ile bir düet varmış.
Lafı madem Ben Folds'a getirdim.Onunda yeni albümünün çıktığını söylemeden geçemiyeceğim.Albüm aslında bir tür Best of çalışması.Bir tür diyorum çünkü alıştığımız bir tarzda kaydedilmemiş.Ben Folds'un en iyi parçalarının Acapella versiyonlarının olduğu bir albüm bu.Büyük çoğunluk Amerikadaki üniversite koroları tarafından seslendirilmiş.Zaman zaman sırf insan sesinden oluşmasından dolayı tek düze gelsede çok başarılı yorumlar var.
Bunlardan bir taneside "You don't know me".Parçada Ben'e The University of Georgia's With Someone Else's Money eşlik ediyor."Not the same","Jesusland","Brick" başarılı yorumlar ama "Way to normal" albümünden "Effington" yorumu varki tek kelime ile muhteşem.Şarkının o versiyonunu maalesef video paylaşım sitelerinde bulamadım